UNUTULAN YEDİ ÖĞÜT
İnsanlık özledi seni Efendim. Yokluğun bir girdap oldu. Bu zamana kadar bu girdap büyümeye devam etti. Aralık ayı yine geldi. Şeb-i Aruz’un acısı yine düştü içime. Sen düğün gecesi diye adlandırdın insanların korktuğu sonsuzluğa yürüyüş olan ölümü. Sen korkmadın Efendim “Rabbime yürüyorum” dedin sessizce aşkıyla yandığın Hakk’a yürüdün.
Dünya sizleri çok özledi efendim önce yolunda yürüdüğün peygamberi özledi. Arkadaşından
O aşk yolunu bizlere ulaştıran sizleri çok özledi. Özlemek yetmedi o aşk yolunda kalplerimiz kül olmaya başladı. Küllendikçe unutmaya başladık o aşk yolunda yanmanın tadını. Efendim bizlere emanet bıraktığın altın öğütleri de unuttuk.
Hani demiştim ya “Cömertlik ya da yardım etmede, akarsu gibi ol” Akarsu gibi olduk Efendim. Ama yardım etme de değil birbirimizi karşı zarar vermede akarsu gibi olduk. Cömertliği unuttuk. Nefsimize o kadar çok hizmet etmeye başladık ki kendi çıkarlarımız dışında kimseye değer vermemeye başladık Hak şarabından sıkılıp dünya zevklerinin peşinden hızlıca koştuk. Kazandığımızı sandıkça kaydettiğimizin farkına bile varamadık. Bu işleri yapanlar akıllı, kendilerini savunamayanlara saf adını taktık. Büyüdüğümüzü hissettikçe, küçülerek yok olmaya başladığımızı görmeyi bile beceremedik. Kimse kimsenin hatasını senin gibi düzeltmeye çalışmadı Efendim.
“Tevazu ve alçak gönüllükte toprak gibi ol” sözün gelir aklıma. Önce toprağa bakarım sonra gönlüme Efendim. Biz kirlettik bize rızık veren Rabbimin hediyesi altından bir nimet gibi yeryüzüne serilmiş olan toprağı… Gönlümüzde toprak gibi kapkara oldu Tevazu yerine fırtına olduk. Önümüze ne geçerse acımadan yakıp yıktık. Arkamıza baktığımızda gördüğümüz enkaza gülümsedik. Ama anlayamadık gördüğümüz enkaz bize ait kalbimizdi. Toprak gibi cansız ve ruhsuz olduk. Bize kimse doğruyu göstermedi Efendim…
“Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol” gündüzün aydınlığına perde olan gece bizim kusurlarımızı örtmeye yetmedi. Çünkü biz gördüğümüz her kusura ayna olduk görmeyen kalmasın diye. Gündüz olduk. Çevremizde hatalı insan aramaya başladık. Kendimizi küçük dağları yaratmış gibi mükemmel gördük. Nerdeyse bizi yaratan Rabbimizi bile unutmaya yüz tutar olduk. Başkalarının kusurunu aralamaktan kendi kusurlarımızı bile örtmeyi beceremedik. Toplum bizlere insan adını takmışken, inandığımız kitapta hayvanlardan bile aşağıda varlıklar olduğumuzun farkına varamadık. Bizim kimse kusurumuzu örtmeye çalışmadı Efendim. Dünya hayatının zevklerine düşkünlüğünün, insanın yalnızca kendini düşünmesinin, başkalarının hatalarıyla sevinmenin en büyük kusur olduğunu senden başka kimse bizlere hatırlatmadı Efendim…
“Hiddet ve asabiyette, ölü gibi ol” sözünün artık bizlere ters gelmeye başladı. Öfkeyle bütünleştik. İnsanlara vazgeçilmez en büyük parçalarını sorsak, kalpleri yerine öfkelerini gösterirler. Önce Kudus’teki öfkeyi gösterirler Mescid-i Aksa’nın ezansız yüzünü hatırlatırlar. Biraz düşündükçe Afganistan’da akan Müslüman kanları gözümüzün önüne gelir. Komşumuz Irak’ı bir türlü unutamıyoruz. Kerbela’da Hz. Hüseyin’in kanını dökenler yedi yılda bir milyon masumu acımadan öldürdü. “Siz Müslümanlar ne yaptınız” diye soran yüzün geldi gözümün önüne. Ne yapacağımızı bilmeden sadece sustuk sen bize kardeşleriniz ölürken siz de ölü gibi olun demedin ki Efendim…
“Hoşgörülükte deniz gibi ol” sözün günümüzle hiç bağdaşmamaya başladı. Artık insanların bir çoğu bu kelimenin anlamını bile bilmiyorlar. Kimse kimsenin hatasını bağışlamaz oldu. Çevremizde var olan insanların söylediği her kelimeyi yanlış anlar olduk. Bizi düşünen kim varsa hepsini üzmeyi başardık. Büyüğümüze saygı göstermedikçe küçüğümüzü sevmeyi unuttukça kalbimizde var olan huzuru ve mutluluğu kaybettiğimizi anlayamadık saygısızlıkta, çevremizi kötülük saçmada, başkalarını mutsuz etmede deniz gibi olduk. Aşkın hoşgörüyü gerektirdiğini bizlere kimse senin gibi anlatamadı, Efendim…
“Şefkat ve merhamette güneş gibi ol” sözünü hep yanlış anladık. Güneşin ısıtan yüzü yerine yakan yüzünü göstermeyi başardık. Şefkat yerine yakmayı merhamet göstermektense kül etmeyi tercih ettik. Böldük parçaladık, yaktık, yıktık hem de hiç acımadan… Bu söylediklerimi öyle saçma nedenlerle yaptık ki arkamızdaki koca en kazın farkına bile varmadık. Kimsenin gözünün yaşına bakmadık. Göz yaşarlını görmediğimiz insanları uyarmadan hatalarını düzeltmeye çalışmadan affetmeyi denemeden merhamet göstermeden toplumdan silmeyi tercih ettik. İnsan olduğumuzu sandığımız her an bir vahşi hayvandan bile daha vahşi olduğumuzu anlayamadık. Bütünleştiğimiz duyguları insani sanmakla en büyük yanlışa düştük. Bize kimse senin gibi şefkatli olmadı ki Efendim…
“Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol” demiştin ya Efendim çevreme baktığımda insanların kaç adet yüzü olduğunu anlamak o kadar zorlaştı ki ben bile aynaya baktığım da kendimi tanıyamaz oldum. Kimse kimseyle doğruyu konuşamıyor. Bana ömür boyu güvenebilirsiniz diyen biri üç vakitten sonra sır tutamıyor. İnsanlara laf taşıyıp, aralarını açıp kavga etmelerini izlemek bizleri mutlu ediyor. Ya da kendi benliğimizi unutup en mükemmel insan rolünü oynuyoruz. Yalan söylemeyi o kadar çok sever olduk ki, doğru söyleyeni dokuz köyden kovamaya başladık. Ne olduğumuz gibi görünüyoruz, ne de göründüğümüz gibi oluyoruz. Ne imanımızı doğru yaşıyoruz. Ne de insanca yaşamayı hatırlıyoruz. Bize kimse senin gibi insanlığın ne demek olduğunu hatırlamadı Efendim!
İşte sensiz bir Dünya böyle bir hal aldı Efendim, bizler Anadolu topraklarında yaşayan insanlar senin yedi öğüdünü evlerinin duvarlarına, işyerlerinin baş köşesinde, arabaların dikiz aynalarına, kent meydanlarına, okullarda daha sayamadığımız bir çok yerde defalarca okuyoruz. Ama yine de gözümüzün önündeki yedi öğüdü bir türlü anlayamıyor yaşamaya çalışıyoruz, Efendim! Dünya seni unuttukça girdiği girdapta daha fazla mahkum oluyor. Bizleri sizleri özlemeye devam ediyoruz. Bizler sizleri unuttukça insan gibi yaşayamıyoruz. Sizin önderliğiniz olmadan Dünya işte bu halede Efendim. Elerimi havaya kaldırıp Rabbime dua ediyorum. Bizlere sizi anlamayı nasip etsin, sizlere rahmet etsin. Yattığın mezar nurla dolsun o nur Dünya’yı sarsın. Dünya o nurla barış ve mutluluk içinde yaşasın. Sana olan özlemim anlatmakla tükenmez Efendim…
Allah’ın selamı ve bereketi üzerine olsun çok sevdiğin Rabbine ve Rasulüne emanet ol…
Sizleri Özleyen
İslam Alemi
Yazar: Musa Kara